TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, 12 Eylül dönemine ilişkin bilgi ve belgeleri, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkayanın yargılandığı Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi.
Belgeler arasında dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirelin, 21 Şubat 1979da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürke gönderdiği ve Türkiyede yaşanan terör olaylarını değerlendirdiği mektup dikkati çekiyor.
Mektubunda, can ve mal güvenliğiyle kanun ve nizam hakimiyetinin sağlanması görevinin yerine getirilmesinin endişe verici şekilde zedelendiğini savunan Demirel, 6 Ocak 1978den, 20 Şubat 1979a kadar geçen sürede 6 bin 404 anarşik olayın meydana geldiğini, bu olaylarda bin 277 vatandaşın öldüğünü, 7 bin 141 vatandaşın yaralandığını ve 527 soygun yapıldığını belirtti.
Belediye başkanlarının, gazetecilerin, profesörlerin, polislerin, hakimlerin, savcıların, siyasi parti temsilcilerinin silahlı saldırıya uğrayarak hayatlarını kaybettiğini ifade eden Demirel, durakta bekleyenlerin, camiden çıkanların ve öğrencilerin silahlı ve bombalı saldırılara uğradığını kaydetti.
Sabotajlar, yangınlar devletin trenine kadar uzanmış ifadesini kullanan Demirel, Ankarada YİBA Çarşısındaki yangında 45 vatandaşın hayatını kaybettiğini belirtti.
Kamuoyunu tedirgin eden bu olayların faillerinin bulunamadığına dikkati çeken Demirel, Tevkif edilen ve mahkum olan kimselerin cezaevlerinden firar etmeleri, olağan bir hadise haline gelmiştir. Devlet hem ceza verirken hem de cezalandırdığı kimseleri cezaevinde tutarken adeta acizlik içindedir değerlendirmesinde bulundu.
VATANDAŞLAR BİRBİRİNİ KIRIP GEÇİRİYOR
Büyük Atatürkün kurduğu Cumhuriyeti yıkmak, ülke ve millet bütünlüğünü parçalamak için bölücü, terörist, ideolojik akımların, pervasızca faaliyet içinde olduğunu ifade eden Demirel, Kars, Elazığ, Malatya, Gaziantep, Urfa, Erzincan, Sivas ve son olarak da Kahramanmaraşta vatandaşların birbirini kırıp geçirdiğini ileri sürdü.
Mektubunda, ideolojik bazı eylem ve etkinliklerden örnekler veren Demirel, hükümetin olup bitenler karşısında devleti işletmekten çekinerek, Anayasayı ihlal ettiğini savundu.
Hükümetin, Kahramanmaraş olaylarına da seyirci kaldığını iddia eden Demirel, eski içişleri bakanının 23 Aralık 1978de sıkıyönetim teklif etmesine rağmen sıkı yönetimin her şey olup bittikten sonra ilan edildiğini ileri sürdü.
Hükümetin, anarşinin bittiğini söylemesine rağmen Türkiyede olayların sürdüğünü belirten Demirel, hükümetin, anarşiyi önlemek için yasaları TBMMye getirmediğini, Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurmadığını ifade etti.
HÜKÜMET, ASKERE ENGEL OLUYOR
Hükümetin, sıkı yönetim ilanında, anayasada ve kanunlarda mevcut olmayan, başbakanlığa bağlı bir eş güdüm dairesi kurmaya kalktığını, hakim tayinlerinde tartışmaya sebep olduğunu, bunun da sıkıyönetimin caydırıcılığını geniş çapta zedelediğini savunan Demirel, şunları kaydetti:
Sıkıyönetim gibi fevkalade önemli bir tedbirin, hükümetin müdahalesiyle sulandırılmasından vaki endişemiz, adeta gerçekleşmiştir. Bundan elem ve ıstırap duyuyoruz.
TSKnın kendilerine verilen her görevi eksiksiz yapacağından eminiz. Ancak TSKnın görev yapmasına hükümet engel olmaktadır. Böylece anarşi mihraklarının köküne inilmemiş, hatta bu mihraklar sıkı yönetimin bile kendilerine bir şey yapamayacağını görünce cüret ve cesaretlerini artırmışlardır. Olayların başka türlü izahı mümkün değildir.
Bizi endişeye sevk eden husus milletimizin en büyük güven kaynağı olan silahlı kuvvetlerimizin itibarı üzerinde tereddütler meydana gelmesi ihtimalidir. Böyle bir durum mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Bu hükümetin elinde bu haliyle sıkı yönetimin sağladığı nispi fayda yanında silahlı kuvvetlerimizin caydırıcılığını azaltmaya hizmetten başka bir yararı olacağına kani değiliz. Bu durumu fevkalade vahim telakki ediyoruz.
AA